Tarihçemiz

Kuzguncuk İstanbul'un Anadolu yakasında Üsküdar ilçesinde yer alan bir semttir. Kuzguncuk adının kökeniyle ilgili görüşlerden biri, eskiden "Kosinitza" adıyla anılan semtin bu adının bozularak "Kuzguncuk" olduğu şeklindedir. Evliya Çelebi'ye göre ise bu ad II. Mehmet ( Fatih ) zamanında ( 1451-1481 ) buraya yerleşmiş "Kuzgun Baba" adlı bir veliden kaynaklanmıştır.

Adı nereden gelirse gelsin Kuzguncuk yüzlerce yıldır huzur dolu bir uykuyu sürdürüyor.Zaman, Kuzguncuk'un denizinde, göğünde manolya, erguvan, incir ve ceviz ağaçlarında, ahşap çatılarında birbirlerine sokulup aşk şarkıları söyleyen kumrularında, güvercinlerinde donup kalmış.

Yüzlerce yıllık Yahudi, Müslüman, Rum ve Ermeni evlerinin yan yana uzandığı sokaklarını, yalılarını, birbirlerine destek verir gibi omuz omuza vermiş cami, sinagog ve kiliseleri görenler, bu üç dinin ibadethanelerinden gelen çan, ezan, hazan seslerini duyanlar, Kuzguncuk'a "Huzurun Başkenti" diyorlar. Haklılar...

Kuzguncuk'un Avrupa Musevileri tarafından "Kutsal Topraklar'a varmadan önceki son durak" olarak kabul edildiği ve herhangi bir nedenle vaat edilmiş olan topraklara gidemeyenlerin hiç değilse bir kere dahi olsa orayı görmeyi veya Kuzguncuk'a yerleşip orada gömülmeyi vasiyet ettikleri bilinir. Bu nedenle yerleşmede geniş bir Musevi mezarlığı olduğu ve burada 630 yıllık mezar taşlarının bulunduğu bilinmektedir. 1933 yılında yapılan sayıma göre 580 hanede 4000 kişinin yaşadığı ve bu nufusun büyük çoğunluğunu Yahudiler, kalanının da sırasıyla Rumlar, Müslümanlar ve Ermeniler'in teşkil ettiği kayıtlarda belirtilmiştir.

İstanbul şehrindeki önemli Yahudi yerleşim yeri olan Kuzguncuk'un, tüm din mensuplarının saygı ve sevgi bağlarıyla bir arada yaşadığı, komşuluk ve dostluk ilişkilerinin mükemmel olduğu, bu dünyadan bir parça olmaktan ziyade, cennetten bir parça olarak görüldüğü, burada yaşamış olanların ve ziyaret etmiş kişilerin ortak görüşüdür.

Kuzguncuk'u harabeye çeviren, 500 ev ve dükkanın yandığı tahmin edilen 1865 yangınından sonra, Şirket-i Hayriye vapurlarının yanaşabilmesi için yapılan iskele, Kuzguncuk'un ekonomik ve toplumsal yapısını değiştirir ve orada başlayan değişimin ilk basamağı olur.

Eski zamanlarda, sırtlarında Osmanlı çileği ekilen Nakkaştepe'den aşağıya doğru yüründüğünde iki yanında ağaçların sıralandığı yol İcadiye caddesine iniyor.

İcadiye caddesi eskiden dere yatağı idi. Üstünden köprülerle geçilir, her iki tarafta da kahvehaneler ve meyhaneler bulunurmuş.

Akşamları, Yahudi ve Rum kadınları eşlerini karşılamak üzere iskeleye inerler, boğaz vapurunu beklerler ve birlikte evlerine dönerlerdi.

Asırlar boyunca Yahudi, Müslüman, Rum ve Ermenilerin bir arada yaşadığı, havası, suyu, ağaçların gölgeleri, kapı önleri ve deniz kenarında yapılan muhabetleri, iklimi güzel bir yerleşim birimi olarak bilinirmiş Kuzguncuk.

Kuzguncuk, yüzlerce yıldır sürüp giden uykusuna devam ediyor. Eski, sakin ve huzurlu. Oysa hemen yanıbaşında üzerinde baş döndürücü bir araç trafiğinin geçtiği bir Boğaziçi Köprüsü var. Kuzguncuk'ta ise hayat durmuş gibi. Denizin kıyısında, kapladığı alan adımlarla ölçülebilecek kadar dar olan, yukarıdaki tepelere doğru da fazla bir yeri olmayan Kuzguncuk, telaştan uzak, her şeyi bilen, ama bildiklerini söylemekten utanan bir bilge kişi gibi yüzlerce yıldır oracıkta öylece duruyor.

Boğaz'ın incisi diye adlandırdığımız, bu güzel, şirin ve dostluklara açık olan Kuzguncuk'u tanımanız ve içinde birkaç güzel saat yaşamanız için hepinizi davet ediyoruz.